Dinler ve Gelişim
Pek çok inançlı insan dinlerin bilimle çelişmediğine, tam aksine dinin bilimi teşvik ettiğine inanır. Bu durum yakın geleceğe kadar öyle değildi. Yani insanların dinleri bilimle bağdaştırma gibi bir çabası yoktu. Fakat yine bu yakın gelecekte bilim öylesine gelişti ki artık din ve bilimi aynı cümlede kullanmak kaçınılmaz bir hal aldı. Çünkü diğer türlü gözün gördüğü ile kalbin hissettiği ayrı düşüyordu.
Dinler dogmatiktir. Bilimin aksine deneylenemezler, sorgulanamazlar ve tartışmaya açık değillerdir. Dinlerin vicdanlar dışında yaşandığı yerlerde insanları kaçınılmaz şekilde fanatizme sürükler. Fanatizm; bireylerin mantıklı, sağduyulu ve vicdanlı düşünme yetilerini ellerinden alır. Bir çok insan bu fanatizm ile birlikte dini liderlerin, cemaatlerin, din popülizmi yapan grupların ve hatta örgütlerin peşine düşer. Bunun sonucunda da kişi; sorgulayıcı ve mantıksal olmaktan vazgeçip kaderci ve biatçı bir bireye dönüşür. Bu durum dini fanatizmin yaygın olduğu bölgeleri hurafeler coğrafyasına dönüştürür. Yaratılan pek çok hurafe dinin manevi yönünün de içini boşaltır. Dini kitaplardaki ana fikirlerin hak yememek, iyilik yapmak olmasına rağmen; fanatiklerin bu kavramları ikinci plana atarak gösterişi ve dayatmayı temel alan kavramları yüceltmesi bunun bir örneğidir.
Dini inancın tarikatlaştığı, bireysel bir tercihten çıkıp toplumsal bir zorunluluğa, baskı unsuruna dönüştürüldüğü coğrafyalar gelişim gösterememiştir. Bugün dini inancın en zayıf olduğu ülkelerde yaşayan insanların daha rahat, huzurlu ve mutlu olması tesadüf değildir. Yine bugün dinin en güçlü olduğu Ortadoğu’nun mutsuzluk ve ölüm coğrafyası olması sadece jeopolitik konum ve emperyalizm ile açıklanamaz. Neredeyse tüm radikal grupların bu coğrafyalarda hakimiyet sürmesi de bölge insanının nasıl bir fanatizm içerisinde olduğunu iyi açıklamaktadır.
Norveç, 2009 yılından bugüne insani gelişmişlik endeksinin ilk sırasında yer alan ve aynı zamanda dini inançların en zayıf olduğu ülke konumundadır. İlk sıralarda da yine dini inançların bireysel olarak yaşandığı toplumsal bir yargı aracına dönüşmediği deyim yerindeyse fikri hür vicdanı hür irfanı hür bireylerden oluşan ülkeler yer almaktadır. Tabi ki insani gelişmişlik endeksi inanç ölçüm aracı değildir. Temel olarak eğitimi, yaşam kalitesini ve insan sağlığına verilen önemi ölçen verilerden oluşan bir tablodur. Ancak dini inancın bugünkü haliyle insan hayatında etkilediği noktaları bir düşününce aradaki ilişkiyi kurmak zor olmayacaktır.
İşin politik yönüne değinmek gerekirse laikliği benimsemiş ülkeler daima önde olacaklar. Çünkü zamanlarını inançları şekillendirmeye değil, insanlığa daha faydalı olmaya harcarlar. Dinin, ülke siyasetinin bir unsuru olarak görüldüğü ülke insanları da maalesef fanatizme, ayrışmaya sürüklenecek ve sürekli daha kötüsü olmadığına şükrederek yaşayacaklar. Ta ki artık şükredemeyecek kadar kötü duruma düşene kadar.
Özetlemek gerekirse dini inanç bireysel haliyle gelişimin önünde bir engel değildir ancak tarikatlaştığı, toplumsal bir tabu, bir baskı aracı, bir siyasi unsur ve yargılama aracı haline geldiği anda din insanlığın gelişimi ve ilerlemesi önündeki en büyük engeldir.